Çikolata, cioccolata, chocolate, xocolatl. Aztek dilinde “acı su” manasına gelen lakin bizim her daim en tatlı hayallerimizin baş kahramanı çikolatanın tarihi kakao çekirdeğinde saklı. Yediden yetmişe insanlığın en büyük zaafı çikolata esasında genetik olarak acıdan kaçmaya ne kadar yatkın olduğumuzun en tatlı hâli. Bugün bildiğimiz manada tatlı ve sütlü çikolatalar neredeyse 100 yıl önce ortaya çıktı. Kadim geçmişiyle çikolata Mezoamerika’da oldukça acı ve baharatlı yeniliyordu.
Çikolatanın hammaddesi kakaonun tarihi en az 4000 yıl öncesine dayanıyor. Kakao çekirdeğine ait ilk buluntularsa MÖ 600’lü yıllara ait. Latin Amerika’nın en eski uygarlıklarından biri Olmekler, kakao meyvesini ilk defa işleyip çikolataya dönüştüren uygarlık. Kakao tohumlarını dünyanın geri kalanının henüz bilmediği bu tarihlerde acı biber ve mısırla karıştırıp sıvı bir forma dönüştürüp öncelikli olarak ritüellerinde kullandılar. Aynı zamanda bu tür sıvı çikolatayı ilaç olarak da içtiler. Özellikle dinî ritüellerinde bir tür uyarıcı olarak kullanmalarının en büyük sebebi içinde bulunan organik bir bileşik olan feniletilamin. Bu kimyasal kişinin kan basıncını arttırır, duyguları yoğunlaştırır, baş dönmesi yaratır ve zevk merkezini tetikleyip kişiyi uyarır. Tıpkı âşık olmak gibi.
Olmeklerin yemek kültürü mirasını devralan Mayalar ve Aztekler de kakao ve çikolatayla haşır neşirdi. Hatta Aztek ve Maya dilinde kakao çekirdeklerine “tanrıların yiyeceği” denirdi. Mezoamerika mitlerinin en önemlilerinden biri de çikolatayla yakından ilişkili. Quetzalcoatl, tanrıların çok sevdiği kakao bitkisini cennetten çalıp insanlığa bu bitkiyi armağan eden; yaratılış mitlerinin en önemli tanrısı. Maya kültüründe de Ek Chuwah kakao tanrısı olarak kabul edilirdi. Kakao en önemli günlerin bir numaralı adağıydı; kakao çekirdekleri Mezoamerika tanrılarına sunulur ve kurban edilecek insanların son yemeği bir bardak sıvı çikolata olurdu. Azteklerde kakao o kadar kıymetliydi ki kakao çekirdeklerine sahip olmak ve çikolata içmek sosyal hiyerarşinin ancak üst tabakalarına özgün bir yeme içme kültürüydü. Aztek şehirlerinde kakao çekirdekleri para olarak kullanılırdı; hatta onları denetleyen memurlar vardı.
“Xocolatl” Avrupa’da
Kolomb değişimi dünya tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Tıpkı domates ve patates gibi Eski Dünya’dan Yeni Dünya’ya kakao çekirdekleri de taşındı. Kakao çekirdekleriyle ilk tanışan Yeni Dünya sakini Kolomb olsa da iddialara göre diğer ticaret metalarından daha pahalı olan bu çekirdekleri hiç tatmadı. Bu sebeple özellikle çikolatanın Avrupa yemek kültürüne girişine ait iki hikâye bulunmaktadır: Bunlardan ilki, 16. yüzyılın başlarında İspanyol fatih Hernando Cortés’in kakaonun anavatanında “xocolatl” adı verilen ve iyileştirici gücü bulunan bu içeceği Avrupa’ya tanıttı. İyileştirici gücünün yanı sıra önemli bir ticaret metası olması da çikolatanın özellikle İspanyol elitler tarafından dikkatleri üzerine çekmesinde bir etkendi. Diğer bir hikâyeyse Mayalardan bir grubun İspanya’daki Prens Felipe’yi ziyaretleri sırasında yanlarında çikolatayı götürüp prense takdim ettiği ve ilk defa bir prensin çikolatayla tanıştığıdır.
Her iki anlatı da çikolatanın ilk olarak İspanya’da tanınmasına işaret etmektedir. Egzotik yiyecekleri tatmakla meşhur zengin üst tabaka çikolatanın da ilk müdavimleri oldu. Sıvı çikolatanın orijinal tariflerinde bulunan acı biber ve baharat katkısı zaman içinde yerini vanilya, tarçın ve şeker gibi tatlandırıcılara bıraktı. İçeriği değişmeye başlasa da çikolata çok geçmeden İspanya’da tıpkı Maya ve Aztek kültüründe de olduğu gibi tören ve kutsal günlerin içeceği oldu. Zaman zaman çikolata hakkında kötü intiba yaratılmaya çalışılsa da İspanya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde de çikolata, 19. yüzyılın başlarına kadar bir tür ilaç olarak kabul edilmiş; kuvvet verici olarak eczanelerde yerini aldı.
19. yüzyılın ortalarına kadar sıvı formda tüketilen çikolatanın kaderini, kimyacı Coenraad Johannes van Houten 1828’de değiştirdi. Kakao çekirdeklerinde bulunan kakao yağının alınıp kakaonun toz hâline gelmesi için icat ettiği kakao presi makinesi, modern anlamda bildiğimiz çikolataya öncülük etti. Coenraad van Houten’in icadı, yağın kakao çekirdeğinden kolayca ayrılıp, kakao tozunun geride kalmasını içeriyordu. Bu toz, kakaoyu daha lezzetli bir içecek hâline dönüştürdü. Bugün hâlâ tükettiğimiz sıcak çikolata hâline gelmesi için de içine süt eklendi. Sanayi devriminin de etkisiyle birlikte kakao ve çikolata seri üretime geçti ve çikolata artık pahalı bir ürün değil, herkesin satın alabileceği kadar ucuz bir ürün hâline geldi.
Van Houten’den sonra İngilitere merkezli çikolata şirketi J. S. Fry & Sons; 1847’de kakao yağı, kakao tozu ve şekerden oluşan yenilebilen ilk katı çikolatayı üretti. Bu tarihten sonra çikolata artık içilecek gıdadan yenecek gıdaya doğru evirildi. Çikolatanın “tatlılaşmasının” bir öncüsü de çikolata üreticisi ve mucit Rudolf Lindt. 1879’da icat ettiği konçlama makinesi sayesinde çikolatanın daha homojen ve yumuşak kıvamlı bir atıştırmalığa dönüştü.
Osmanlı topraklarında “şokola”
Osmanlı İmparatorluğu’nda kayıtlı olarak çikolata, ilk defa 1780’li yıllarda barışın sembolü olarak giriş yaptı. İspanyol Kralı III. Carlos, Sultan I. Abdülhamid’le hem barış anlaşmasını sağlama almak hem de dostluklarını pekiştirmek için içerisinde 16 kutu çikolata, 24 çuval kakao da bulunan bir armağanı Osmanlı topraklarına gönderdi.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine doğru özellikle Avrupa’dan gelen pek çok egzotik gıdalar, önce saray eşrafı tarafından denenmiş ardından Osmanlı elitleri tarafından benimsenmiş. Avrupa aristokratları arasında yaygın olan bir fincan köpüklü sıcak çikolata içme geleneği, Osmanlı topraklarında da kendine yer edinmiş ve özellikle Osmanlı saray halkı çikolatanın tadına herkesten önce erişti.
19. yüzyılın ortalarına doğru yemek kültüründeki alafrangalaşma tutkusu, çikolatanın da görünürlüğünü arttı; artık Dersaadet sokaklarında çikolata kokusu dolaşmasıyla dönemin en ünlü pastanesi olan Lebon Pastanesi’nde, Balta Limanı Ticaret Anlaşması’ndan sonra Osmanlı pazarlarında Vallauri, Menier, Louis Marquis gibi yabancı çikolata markaları yer almaya başladı.
1864’te Royal Çikolata, 1895’te Hilal Şekerleme ve Çikolata’nın ardından çok daha yakından tanıdığımız Nestlé, 20. yüzyılın başlarında çikolata üretmeye başladı ve 1908’de Osmanlı Sarayı’nın çikolatacısı unvanını aldı. Yabancı piyasanın yanında yerli üreticiler piyasada kendilerine daha fazla yer edinmeye başladı; 1918’de Zafer Çikolata ve Ezmeleri, 1924’te Elit Çikolata, 1928’de Şark Şekeri markaları kuruldu. Ezcümle çikolata; Osmanlı’dan Cumhuriyet’e yemek kültürümüzün içinde kendine özgü lezzetiyle her geçen gün gelişerek içindeki bileşenlerle vücudumuzun mutluluk kaynağı serotonin hormonunu ele geçirmeye oldukça kararlı.*
(Bu yazı 22 Mart 2023 tarihinde Apéro’ya yazılan “Çikolata mı kakaodan, kakao mu çekirdekten?” yazısından derlenmiştir.)
Kaynakça
Saadet Özen, Çukulata: Çikolatanın Yerli Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, 2014.
Sophie D. Coe, Michael D. Coe, True History of Chocolate, Thames & Hudson, 2013.
Fügen Durlu Özkaya, Tolga Özkaptan, “Latin Amerika Uygarlıklarının Mirası Kakaonun Tarihçesi ve Çikolataya Dönüşümü”, Journal of Tourism and Gastronomy Studies, s 4/1 (2016) 31-4.
Fatma Ünyay Açıkgöz, “İspanya’dan Osmanlı’ya: Bazı Yeni Kaynaklar Işığında Çikolatanın Tarihi Serüvenine Katkı”, Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AEÜSBED)2019, Cilt 5, Sayı 1, Sayfa 16-27.
Cameron L. McNeil, Chocolate in Mesoamerica: a Cultural History of Cacao, University Press of Florida, 2006.
Emma Kay, A Dark History of Chocolate, Pen and Sword History, 2021.
Zeki Tez, Lezzetin Tarihi, Hayykitap, 2012.
Anonim, Yeni Yemek Kitabı, çev. Özge Samancı, Çiya Yayınları, İstanbul, 2017.